
Ramazan Ayının Manevi Önemi ve Tarihi Derinlikleri
Ramazan ayı, kültürümüzde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu özel ayda maddi ve manevi güzellikler bir arada yaşanır, sevgi, hoşgörü ve dayanışma gibi olumlu hissiyatlar ön plana çıkar. Osmanlı’dan günümüze uzanan gelenekler, değişen iftar sofraları ve modern dünyanın Ramazan’a kattığı yeni alışkanlıklar... Ramazan ayının bizlere hatırlattığı güzel duygular ve manevi önemine değinelim.
Ramazan Gökte Hilal ile Başlar
Osmanlı döneminde Ramazan ayı, hilalin görülmesiyle başlardı. Müjdeciler, gökyüzünü gözlemleyerek hilali gördüklerinde şehre haber verir, bunun üzerine davullar çalınır, selalar okunur ve Ramazan coşkuyla karşılanırdı. O dönemde takvimler bugünkü gibi hazır değildi, Ramazan, gökte hilal ile başlar ve geleneklerle yaşanırdı.
Osmanlı’da Ramazan: Geleneklerin Doğuşu
Ramazan denince Osmanlı döneminde akla ilk gelenlerden biri mahya ışıklarıydı. Minareler arasına asılan bu ışıklı yazılar, Ramazan’ın coşkusunu şehirlere yayardı. Ayrıca, iftar davetleri devlet erkânından halka kadar büyük sofralarda yapılır, misafirlere hurma ve zemzem ile oruç açtırılırdı.
Bir diğer önemli gelenek Karagöz ve Hacivat gösterileriydi. Bugün daha çok çocuklara yönelik gibi görünse de, geçmişte yetişkinler için de hiciv dolu bu gösteriler iftar sonrasında düzenlenirdi.
Sahur vaktinde sokakları dolaşan davulcular, mahallelerin ruhunu canlandıran figürlerdi. Günümüzde hâlâ bazı mahallelerde yaşatılmaya çalışılan bu gelenek, Ramazan nostaljisini bizlere hatırlatıyor.
Bir diğer önemli gelenek Karagöz ve Hacivat gösterileriydi. Bugün daha çok çocuklara yönelik gibi görünse de, geçmişte yetişkinler için de hiciv dolu bu gösteriler iftar sonrasında düzenlenirdi.
Sahur vaktinde sokakları dolaşan davulcular, mahallelerin ruhunu canlandıran figürlerdi. Günümüzde hâlâ bazı mahallelerde yaşatılmaya çalışılan bu gelenek, Ramazan nostaljisini bizlere hatırlatıyor.
Olmazsa Olmaz: Sultanahmet’te İftar
Ramazan etkinliği denilince İstanbul’da akla gelen ilk mekân Sultanahmet oluyor. Kalabalıkla birlikte açılan iftar sofralarının kıymeti bambaşkadır. Gelin, iftarımızı açmadan önce Sultanahmet Meydanı’nda kısa bir gezintiye çıkalım!
İlk karşımıza çıkan, Sultan I. Ahmet tarafından yaptırılan ve ünlü mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’nın dillere destan çinileri ile bezenmiş Sultanahmet Camii oluyor. İznik çinilerinin göz alıcı mavileri dolayısıyla Avrupalılar tarafından Blue Mosque olarak da adlandırılan camii, her biri benzersiz motiflere sahip.
Sultanahmet Camii’ni gezdikten sonra ise hemen sağ tarafta Alman Çeşmesi’ni göreceğiz. Bu çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamit’e hediyesidir. Çeşmenin kubbesine baktığınızda müthiş altın mozaikleri ve tuğraları görürsünüz.
Sultanahmet Meydanı o kadar tarihi derinliğe sahip ki, kısa bir mesafede birçok gezilecek mekân mevcut. Çeşmenin sol tarafına baktığınızda, Bizans yani Doğu Roma İmparatorluğu zamanında kazanılan savaşları anmak için dikilen At Meydanı’ndaki sütunları görürsünüz.
Meydanın hemen karşısında, bugün İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan İbrahim Paşa Sarayı’nın hipodrom koltuklarını bile görebilirsiniz.
İftar vaktine çok az bir süre kala, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Alman Çeşmesi ve Topkapı Sarayı’nın tarihi dokusuyla birlikte ezanı beklemek apayrı bir deneyimdir. Topkapı Sarayı demişken, içerisinde tılsımlı gömleklerin olduğu, merdivenin bile hikâyesi olduğunu biliyor muydunuz?
Hayırlı Ramazanlar dileriz!
İlk karşımıza çıkan, Sultan I. Ahmet tarafından yaptırılan ve ünlü mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’nın dillere destan çinileri ile bezenmiş Sultanahmet Camii oluyor. İznik çinilerinin göz alıcı mavileri dolayısıyla Avrupalılar tarafından Blue Mosque olarak da adlandırılan camii, her biri benzersiz motiflere sahip.
Sultanahmet Camii’ni gezdikten sonra ise hemen sağ tarafta Alman Çeşmesi’ni göreceğiz. Bu çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamit’e hediyesidir. Çeşmenin kubbesine baktığınızda müthiş altın mozaikleri ve tuğraları görürsünüz.
Sultanahmet Meydanı o kadar tarihi derinliğe sahip ki, kısa bir mesafede birçok gezilecek mekân mevcut. Çeşmenin sol tarafına baktığınızda, Bizans yani Doğu Roma İmparatorluğu zamanında kazanılan savaşları anmak için dikilen At Meydanı’ndaki sütunları görürsünüz.
Meydanın hemen karşısında, bugün İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan İbrahim Paşa Sarayı’nın hipodrom koltuklarını bile görebilirsiniz.
İftar vaktine çok az bir süre kala, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Alman Çeşmesi ve Topkapı Sarayı’nın tarihi dokusuyla birlikte ezanı beklemek apayrı bir deneyimdir. Topkapı Sarayı demişken, içerisinde tılsımlı gömleklerin olduğu, merdivenin bile hikâyesi olduğunu biliyor muydunuz?
Hayırlı Ramazanlar dileriz!